Özellikle yaratıcı dünyanın çok da alışık olmadığı, hatta kurumsal tarafta çalışanlara imrenerek baktıkları bir çalışma şekliydi “home office” düzeni… Verilen brief doğrultusunda yaratıcı fikri bulmak ve zamanlamayı tutturmak için çoğu kez sabahlanırdı “fikirhane”lerde… Coronavirüsün hayatımızdaki birçok şeyi değiştirdiği gibi bu düzen de değişti. Artık tüm yaratıcı beyinler evlerinde! Peki, uzaktan yaratıcılığın avantajları ve dezavantajları neler? Uzaktan yaratıcılık nasıl oluyor?
Dünyayı etkisi altına alan koronavirüs pek çok şeyi olduğu gibi çalışma şeklimizi de yeniden şekillendiriyor. İş dünyası salgın sebebiyle bir anda eve kapanırken “evden çalışma” anlayışı da iki hafta içinde “yeni normal”e dönüştü. Teknoloji gibi uzaktan çalışma modellerine aşina olan sektörler bu süreçte çok da zorluk çekmese de bir arada olmanın konforundan yaralanıp hızlıca karar alınan ve yaratıcılığın kolektif düşünceyle tetiklenip hayat bulduğu reklamcılık gibi sektörlerin bu duruma hazırlıklı olduğunu söylemek pek de mümkün değil. Peki, Türkiye’nin yaratıcı beyinlerinin “evden çalışma” süreçleri nasıl işliyor? “Evden çalışma” sisteminin avantajları ve dezavantajları neler? Uzaktan yaratıcılık nasıl oluyor? Biz sorduk, onlar yanıtladı…
Önceliğimiz markalarımızla el ele vererek doğru adımları atmak
Ultra ve newton.ddc olarak 13 Mart Cuma günü tüm çalışanlarımıza 16 Mart’tan itibaren çalışma biçimimizle ilgili bir şekil değişikliği yapmaya karar verdiğimizi duyurduk.
Özellikle ve öncelikle, toplu taşıma araçlarıyla ofise gelen arkadaşlarımızı korumaya yönelik evden çalışabilecekleri yeni bir düzen kurduk. Haftanın ortasında ülke çapında alınan önlemlerin artmasıyla birlikte biz de tam zamanlı evden çalışma düzenine geçtik.
Açıkçası dünyada düzeni değiştirecek, insanların sadece iş yapma biçimini değil yaşama biçimini değiştirmeye zorlayacak olağanüstü bir durumla karşı karşıyayız.
C.Ö ve C.S birbirinden net ve kalın bir çizgi ile ayrılacak diye düşünüyorum. Yaşama ve iş yapma biçimlerimiz bir haftada nasıl değiştiyse pek çok alışkanlığımız önce mecburen sonra da zaman içerisinde koşullar yeni bir olma halini biçimlendireceği için değişecek.
Elbette kriz koşulları atlatıldıktan sonra insanların yeniden fiziksel olarak birlikte iş yapmaları çoğalacak. Ancak bu uzun ara hepimize belli konuları sorgulatacak ve ufkumuzda yeni pencereler açacak. Neredeyse karantinada yaşayan insanlar olarak pencereden bahsetmek ironik olabilir ancak olağanüstü koşullar yeniliklerin ve büyük değişimlerin en büyük tetikleyicisi bir yandan da. Peki, bu ilk evdeki hafta nasıl geçti? Ekip olarak yollarda olmadığımız bir yerlere gitmediğimiz için belki birden çok zamanımız arttı ama belki de aynı alanı paylaşmamaktan dolayı kendimizi daha sıkı planladık. Hatta yazılı iletişimizi bile daha verimli hale geldi. Belli projelerde ve çok yoğun dönemlerde kullanageldiğimiz dijital planlama ve toplantı araçları işi yürütmenin normu haline geldi. Briflerimiz, iç onay süreçlerimiz, reklamverenlerimiz ile yaptığımız toplantıların tamamı şu anda dijital şekilde yürüyor. Gayet doğal olarak fiziksel yapım ve/veya kalabalık ekiplerin bir araya gelmelerini gerektiren projeleri şu anda gerçekleştirmemiz mümkün değil. Önceliklerin ve ihtiyaçların tamamen değiştiği bu ortamda ilk önceliğimiz markalarımız ile el ele vererek gündemin dinamikleri açısından doğru adımları atmak.
Eskiler “eve iş getirmeyeceksin” derdi. Bir bildikleri varmış…
Kreatif endüstride çalışan biz ajans insanları için “home office”, yani evden çalışma kavramı, daha çok kurumsal tarafta çalışan arkadaşlardan duyduğumuz ve kimi zaman da imrenerek baktığımız bir hadiseydi. “Di” çünkü hayatımıza giren malum virüs dolayısıyla zorunlu ve çok hızlı bir şekilde biz de bu kavramla tanışmak durumunda kaldık. Evet, pazartesiden beri Tazefikir olarak 65 farklı lokasyondan birbirimize bağlanıyor, günlük iş akışımızı elimizden gelen en iyi şekilde sürdürmeye çalışıyoruz.
Aslında ilk “home office” haftamızın sonunda geriye dönüp bakınca, gözümüze ilk çarpan “Kim çözecek bu İstanbul’un trafiğini?” sorusuna, “Corona” yanıtını vermemiz olacak. Artık hayatımızda trafik derdi yok! Kalkıyoruz, elimizi yüzümüzü yıkayıp, kahvemizi alıp laptop’ın ekranını kaldırıyoruz, hoop ofise hoş geldiniz. E öğlen ne yesek derdimiz vardı, o da ortadan kalktı. Buzdolabına gidiliyor, akşamdan kalanlar eşeleniyor; olmadı yoğurt, çerez atıştırarak öğün bertaraf ediliyor. Ve son olarak büyük müjde, akşam trafiği de yok. Çalıştığımız odadan salona geçiliyor, hadi geçmiş olsun eve geldik.
Bu anlattıklarımız tabii işin mizahi yanı. Öte yandan, kurtulmayı başardığımız İstanbul trafiğinin yerini, artan mail sayısı dolayısıyla takipte oldukça zorlandığımız, hızlı bir iletişim trafiği aldı. Bu noktada daha anlatımcı, net ve okuyanın kolayca anlayabileceği mail’ler yazmaya özen gösteriyoruz. Teknolojinin nimetlerinden faydalanıyoruz. Yüz yüze yaptığımız fikir toplantılarımızın yerini tutmasa da, online ve görüntülü olarak bağlanıp konuşuyor, tartışıyor ve briflerimizi bu şekilde çözümlüyoruz. Müşterilerimizle de online bir araya geliyor, hem dertleşiyor, hem brif alıyor hem de sunumlarımızı yapıyoruz. Tabii arada hattan düşenler, görüntüsü gelip sesi gelmeyenler, arkada çocuğu kıyameti koparanlar derken; evle iş bazen birbirine karışabiliyor. Bunun dışında farklı mesaj gruplarımız üstünden yazışarak, çalışmalarımızı paylaşarak da işlerimizi ilerletiyoruz. Yani teknolojinin tüm imkanlarını zorlayarak, müşterilerimize verdiğimiz hizmeti kalitesinin düşmemesi için elimizden geleni yapıyoruz. Ve tabii tüm dijital teknolojilerin tıkandığı noktada, eski dostumuz telefonla birbirimizi arıyor, çözemediğimiz konu her neyse birebir konuşarak çözüyoruz.
Uzun lafın kısası, bizim için evden çalışmanın hem avantajları hem de dezavantajları var. Cuma günü tüm ajans rekor bağlantıyla gerçekleştirdiğimiz ilk “online happy hour”umuzda birbirimizi hep bir arada görünce fark ettik ki; hiçbir iletişim teknolojisi, az şekerli bir Türk kahvesinin eşliğinde oturup yüz yüze muhabbet etmenin yerini tutmuyor. Bu salgını ülkemizin ve tüm dünyanın en kısa zamanda en az kayıpla atlatması ve bizim de Tazefikir ailesi olarak bir an önce evin sıcaklığından ajansın sıcaklığına geçmemiz, Morbasan Sokak’a en kısa sürede geri dönmemiz dileğiyle…
Fikir üretmeyen kreatif, komplo teorileri üretmeye başlar
Hava güneşli, sıcak… Yaz-kış, hafta içi-sonu, gece ve gündüz trafiğin asla eksik olmadığı evin önündeki yokuştan şimdi dakikada bir araba geçiyor. Eldiven ve maskeyle köpeklerini gezdiren çiftten başka yaya da yok. Sessiz. Yan komşunun açık camından Chris Rea sesi geliyor sadece, o da mesaj kaygılı galiba, “Road to Hell”. Ne kadar doğru bilemiyorum, ben de sabah Venedik kanallarında artık yunuslar yüzüyor diye haber gördüm, şartlar malum, yine de şu an karamsar olmak mümkün değil. Ama işte gün batmaya yakın yürekleri endişe basar, sekiz gibi İtalya rakamları gelir iyice efkarlanırız, tam gece yarısı sağlık bakanımız ve kapanış.
Havas evden çalışmaya ilk geçen ajanslardan. İki market, bir doktor ziyareti dışında biz de ailemle bir haftadır evdeyiz. Haftanın ilk iki günü online koordinasyon karmaşasını çözmekle geçti. Çarşamba itibarıyla hepimiz skayp, zoom, her türlü video konferans teknolojisine full hakim, bir yandan toplantı yaparken, diğer yandan telefon bakıp, bir mail iki mesajlaşma platformu üzerinden herkese laf yetiştirecek kıvamda insanlar haline gelmiştik. Mecburiyetten daha sağlam öğretmen yok valla. Tek kaygımız video konferanslarda kamera yerine mikrofonu kapayıp üstümüzü değiştirmek… Ya da tam tersini yapıp 30 katılımcılı mega ciddi konferansta kızınla agucuk bugucuk konuşmak da olabilir.
Ocak itibarıyla Çin’den yayılmaya başlayan “Evde çıldırmaktan nasıl kurtuldum?” videolarının şimdi yerli versiyonları da dolaşıma girdi. İster kek yap ister vücut, sıfırdan dil, lego’dan fil ne ararsan var. Ve işte herkesin kendine uğraş beğendiği bu absürt yeni yaşam düzeninde, biz reklam kreatiflerinin doğal bir meşgalesi var: Fikir düşünmek. Gün boyu, bu sıra dışı şartlarda biz ne yapabiliriz, markalarımızın hayata ne katkısı olur diye düşünmekten aslında bazen zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorum. Varlığını bugünlerde hatırladığım çamaşır odasında, kızım ve kedimin izin verdiği zamanlarda işte tüm işim bu: Nasıl faydamız dokunur? Aslında biz tüm yaratıcılığımızı da buraya yönlendirmeye biraz da mecburuz. Çünkü her kreatif bilir… Fikir üretmeyen kreatif, komplo teorileri ve felaket senaryoları üretmeye başlar. Şu anda dünyanın en son ihtiyacı olan şey yani. Gezegenimize acil şifalar. Boğaz’ı özledim. Corona bitt.
Hepimizde “Corona koçum, üretmemize engel olamazsın” durumu var
Artık ekip olarak birbirimizin yüzüne daha çok bakıyoruz. Evlerimize konuk oluyoruz. Sürekli görüşüyor ve galiba daha verimli çalışıyoruz. Ama kameralardan! Bilgisayarlarımızı, masalarımızı dolduran kolonya ve dezenfektan şişelerini toplayıp evlere dağıldık. Galiba indirilebilecek bütün görüntülü sohbet programlarını bilgisayarlarımıza indirdik. Zaten sayısı hiç az olmayan WhatsApp gruplarımızın arasına yenilerini ekledik. Mesela bir tanesinin adı Fikirhane! Sürekli markalarımızla ilgili fikirler üretiyoruz, hiçbirimizin daha önce tecrübe etmediği böylesi bir durumda neler üretilebilir paylaşıyoruz. Bir şekilde Korona’yla savaşıyoruz yani. Bu arada müşterilerimiz de aynı durumda. Onlarla toplantılarımız, sunumlarımız, beyin fırtınalarımız devam ediyor. Şu ana kadar herhangi bir zorluk yaşamadık. Bir tek mutlaka yapmak zorunda olduğumuz radyo dublajlarına uzaktan bir çare bulmak mümkün olmadı. Onu da mümkün olan en küçük ekiple ve maske, eldiven, dezenfektan desteğiyle, astronot kılığına girerek hallettik. Hepimizde “Corona koçum, üretmemize, yaratmamıza engel olamazsın, sen bizi yakalayamazsın” durumu var. Umarız herkes evinde oturur ve kimseyi de yakalayamaz.
Peki, hiç mi etkilenmedik? Aslında etkilendik. Biz sadece çalışma arkadaşı olan bir ekip değiliz. Yakınlığımız pek sıkıdır. Öğle saatleri yaklaşınca duyulan “Eee, ne yiyoruz” sorusuyla bir hareketlenme başlar ve çıkıp, toplu halde yemek yer, sohbet ederiz. Ona bir çare bulamadık henüz. Ancak ekibin “Aynı saatte yemek söyleyelim, teams kameralarını açıp beraber yiyelim” fikri var. Haftaya denemeyi planlıyoruz.
Bitirirken bir söz de en büyük saygıyı hak edenlere: Biz evdeyiz, hep aklımızda olan sağlık çalışanları ise riskin tam ortasında şifa dağıtmak için uğraşıyor. Minnetle alkışlıyoruz, hakları ödenmez.
*Bu yazı marketingturkiye.com.tr’den alınmıştır.
Leave a Comment