Öncelikle kısaca sizi tanıyabilir miyiz? İlaç sektörüne ne zaman girdiniz? Neden bu sektörü seçtiniz?
Çocukluğumdan beri sağlık sektörünün çok içindeyim. İki ağabeyim de doktor, teyzem diş hekimi. Doğal olarak bizim ailede en çok konuşulan konuların başında sağlık geliyordu. Benim seçeceğim mesleğin de ne yaparsam yapayım, sağlık ile ilgili olacağını daha o zamanlardan biliyordum.
Üniversitede diş hekimliği okudum ve iki yıl kadar diş hekimi olarak çalıştım. Ancak fark ettim ki bir şeyler eksikti. Hatta bir gün muayenehaneme bir hastam geldi. Yüzüne baktım, tanıyamadım. Ağzının içine bakınca tanıdım. O zaman kendime dedim ki yaptığım işin sadece sağlık ile ilgili olması yeterli değil, insan odaklı şeyler de yapmalıyım. İzmir’den İstanbul’a taşınınca işletme yüksek lisansı yaparak kurumsal firmalara geçmeye karar verdim.
Sizce FMCG rmaları ile ilaç rmalarının sağlık iletişimini ele alışlarında farklılıklar
var mı? Bu durumunu anlatmak için bir film repliğinden alıntı yapsanız ne derdiniz?
Evet var. FMCG firmalarında pazarlamanın başlangıç noktası yaratıcılık. Kurallar, neyin yapılıp yapılmayacağı, ortaya çıkan fikir ve iş olgunlaştıktan sonra şekil verilirken dikkate alınıyor.
İlaç sektöründe ise önce kurallar ortaya konuluyor ve bu kuralların da sınırları içinde kalarak nasıl yaratıcı işler çıkarılabileceği üzerine çalışılıyor.
Alıntı yapmak istediğim film “A Beautiful Mind”.
Filmin kahramanı John Nash’in karısının bir repliği var: “Mucizelerin mümkün olduğuna inanmak istiyorum.”
Ben de iletişime kurallarla değil, yaratıcılıkla başladığımız bir atmosferin var olacağına inanmak istiyorum.
Göreviniz gereği çeşitli ülkelerde farklı sorumluluklar almışsınız. Türkiye sağlık ürünleri pazarı sizce en çok hangi ülkeye benziyor? Neden?
Türkiye pazar yapısı ve tüketici alışkanlıkları bakımından Akdeniz ülkelerinden İspanya ve İtalya’ya, biraz da Arjantin, Brezilya gibi Latin Amerika ülkelerine benziyor. Bu ülkelerde de çok bilinçli bir tüketici kesimi olduğu kadar sağlık ile ilgili fazla bilinçli hareket etmeyen ve yönlendirilmeye ihtiyaç duyan bir kesim de var.
Bir diğer benzerlik de saydığım bu ülkelerde, eczanelerin sahibi buradaki gibi eczacılar. Her bir eczane, eczacının inisiyatifi doğrultusunda ayrı bir satış noktası vizyonu ile yönetiliyor ve bu durum sağlık ürünleri pazarını etkiliyor.
Unilever’de bulunduğunuz yılları değerlendirdiğinizde, oradan ayrılırken yanınıza aldığınız en değerli cümle/alışkanlık nedir?
Üst düzey yöneticiler de hata yapabilir. Ancak bunu dürüstlükle ifade ederlerse kaybetmezler hatta kazanırlar.
Kariyerinizin bir döneminde danışmanlık da yapmışsınız. Sizce kurumda çalışmakla, kuruma hizmet veren bir şirkette çalışmak arasındaki en temel fark nedir? Röportajımızı okuyan profesyoneller bu yanıtınızı eminim büyük ilgiyle okuyacaktır.
2016 yılının başlarında Londra’dan İstanbul’a dönmeye karar verdim ve yaklaşık bir yıl danışmanlık yaptım.
Benim için hem çok zevkli hem de çok öğretici bir dönem oldu. Bir kurumda görev aldığınızda kurumun iç dinamikleri çerçevesinde raporlama ve toplantılar ile çok fazla zaman harcanıyor. Diğer yandan da sadece kurumun faaliyet gösterdiği alan içinde kalarak çalışılıyor, üretken olabiliyorsunuz.
Peki ya danışmanlık?
Danışmanlık yaparken farklı sektörlere hizmet veriyorsunuz. Bu durum size zenginlik katıyor. Ayrıca kurum içi çok fazla toplantı ve diğer el oyalayan işler olmadığı için zamanı daha kaliteli kullanarak elinizdeki projeye odaklı çalışabiliyorsunuz. Özetle her ikisinin de avantajlı ve dezavantajlı yönleri var. Önemli olan kişinin kendisini nerede mutlu ve verimli hissettiği.
Ben henüz aktif kurumsal hayatı beynimde bitirmediğimi fark ettiğim için eski şirketimden gelen ikinci teklifi değerlendirdim ve geri döndüm.
Firmanız GSK, yerelleşmeye yeterince enerji ve kaynak ayırıyor mu? Yoksa globale bağlı kalmaya mı inanıyorsunuz?
GSK yerelleşmeye çok ciddi enerji ve kaynak ayırıyor. Türk halkına sunulan ürünler ve bunların iletişimi açısından Türk tüketicisinin ihtiyaç ve isteklerini anlamak amacıyla çok fazla çalışma yapıyoruz. Ben de globalin koyduğu genel strateji içinde kalarak yerelleşmenin en doğru yöntem olduğuna inanıyorum. Diğer taraftan üretimde de yerelleşme konusunda pek çok çalışma yürüttüğümüzü söyleyebilirim.
Türk halkına sunulan ürünler ve bunların iletişimi açısından Türk tüketicisinin ihtiyaç ve isteklerini anlamak amacıyla çok fazla çalışma yapıyoruz.
GSK Tüketici Sağlığı olarak, sağlığın bir alanında toplumu bilinçlendirme ve yönlendirmeye yönelik geniş kapsamlı bir kampanya yapıyor musunuz?
GSK Tüketici Sağlığı olarak bizim en aktif faaliyet gösterdiğimiz alan ağız sağlığı. Türkiye pazarında aktif iletişime geçtiğimiz 2007 yılından beri Sensodyne markası ile özellikle diş hassasiyeti konusunda toplumu bilinçlendirecek mesajlar veriyoruz; çünkü toplumumuzun üçte biri yaşam kalitesini önemli oranda etkileyen bu sorunu yaşıyor. Reklamlarımızda diş hekimlerinin kendi tecrübelerine dayanarak, kendi kelimeleri ile diş hassasiyetini anlatmalarını istiyoruz. Diğer yandan diş hekimlerimize hastalarında diş hassasiyeti tetkiki yapmalarının önemini sürekli hatırlatıyoruz. Bu sene çok geniş kapsamlı olarak marketlerde, alışveriş merkezlerinde diş hassasiyeti testleri yapıyoruz.
Sağlıklı yaşam konusunda Türkiye’de halkı bilinçlendirmeye yönelik yapılan kampanyaları incelediğinizde aklınıza ilk gelen proje hangisi?
Sağlık Bakanlığı’nın sigarayı bırakma ile ilgili kampanyalarını çok beğeniyorum. Sigaranın kişi üzerine zararları yerine, sevdiklerinden uzak kalmak ile ilgili verilen duygusal mesajların çok daha etkili olduğunu düşünüyorum.
“Türkiye’de sağlık hizmetleri konusunda şöyle bir hayalim var” diye başlayan cümlenin devamı sizce ne olurdu?
Türkiye’de çok değerli hekimlerimiz var. Ben de bu uzmanlara herkesin rahatça ulaşabildiği,
hekimlerimizin çalışırken çok mutlu olduğu, çok iyi imkânları olan devlet ve üniversite hastanelerinde görev yaptıklarını ve hizmet verdiklerini hayal ediyorum.
Hem bir diş hekimi hem de sektör profesyoneli olarak baktığınızda Türk insanının ağız bakım alışkanlıkları sizce ne durumda? Olimpiyatlardaki bir spor dalıyla örneklendirseniz hangisi olurdu?
Türkiye’de ağız bakım alışkanlıkları nüfusun büyük bir bölümünde günlük rutinin içinde değil. Düzenli olarak diş fırçalayanları, ağız bakımını rutin olarak uygulayanları maraton koşucusuna benzetirsek, Türk halkı kısa mesafe koşucusu olabilir.
Drug store konusu ülkemizde çokça tartışıldı ve bu alanda belki de eczacıların tepkisini çekmemek amacıyla net bir adım atılmadı. Bundan sonra reçete dışı ürünlerin satışı konusunda hangi satış kanallarının etkili olacağını düşünüyorsunuz? Neden?
Bence reçeteli ve reçetesiz ürünler her zaman eczanede satılmalı. Sağlık ürünlerini alırken tüketicilerin genellikle bilgilenmeye ihtiyaçları oluyor ve bunu en doğru şekilde yapacak kişiler eczacılar.
Ekibinizde çalışan insanlara nasıl davranmalarını hedef koyuyorsunuz? Bunu bir hayvana benzeterek yanıtlasanız o hayvan hangisi olurdu?
Ben ekibimi gerçek bir takım olarak büyük bir uyumla, birbirlerine sevgi, saygı göstererek çalışmaları ve ortak hareket etmeleri yönünde teşvik ediyorum. Son derece rekabetçi bir ortamda, çeşitli zorluklarla uğraşırken güçlü ve sabırlı olmak gerekiyor. Bunun için de içerideki uyumu yakalamak çok önemli. Bence kuşlar buna çok iyi bir örnek. Baktığınızda hem liderlerini takip ediyorlar hem de tam bir uyum içinde, uzun mesafeleri başarıyla kat edebiliyorlar. Ayrıca hem kendi aralarında hem de çevreleriyle uyumlular. Mevsim değişimlerine göre göç ediyorlar.
İçten yanıtlarınız için teşekkürler. Bu röportajdan keyif aldınız mı? Bu köşede yer alacak gelecek konuklarımıza bir mesajınız var mı?
Sağlık ürünleri ve iletişimi hızla değişim gösteren dinamik bir alan. Bu alanda bu kadar etkin rol oynayan ve başarılı işlere imza atan sizin gibi bir reklamcıyla bir arada olmak büyük bir keyifti.
Bu arada gelecek konuklarınıza tavsiyem röportaja biraz erken gelsinler, kahvenin ve ortamın tadını çıkarsınlar. 🙂
*Bu yazı ilk olarak Workshop Dergisi’nde yayımlanmıştır.
Leave a Comment