Sayın Beran, öncelikle kısaca sizi tanıyabilir miyiz?
İstanbul Üniversitesi Turizm Otelcilik bölümü mezunuyum. İş hayatına Berko İlaç satış departmanında başladım. Satış tecrübesinden sonra CRM, eczane kanalı yönetimi ve pazarlama birimlerinde görevler üstlendim. Ardından İTÜ’de insan kaynakları konusunda eğitim alarak Berko’daki İK süreçlerine katkıda bulundum. Son iki yıldır da yönetim kurulu üyesi ve kurumsal iletişim direktörü olarak görev yapıyorum. Teraryum (cam içinde kurulan bitki dünyası), hava sporları, şarap ve yemek tadımı diğer uğraşlarım arasında. Özellikle yeme-içme konusundan büyük keyif alıyorum; hatta seyahatlerimi planlarken genellikle mutfaklarına göre rotalar belirliyorum. Diğer büyük tutkum ise hava sporları; adrenalin ve özgürlük hissinin bir arada olması kendimi mutlu hissetmemi sağlıyor.
Babanız eczacı ve bir ilaç firması kurucusu olmasıydı yine de bu sektöre girer miydiniz? Neden?
Belki olmazdım, emin değilim; ama kesinlikle yine yaratıcılığımı kullanabildiğim ve kendimi ifade edebildiğim bir alan olan kurumsal iletişim alanında yer alırdım. İlaç sektöründe olmasa bile farklı bir alanda iletişim profesyoneli olarak çalışırdım muhtemelen.
İlaç sektöründe yabancı ve yerli ayrımı son yıllarda arttı. Siz yerli kanadındaki bir firma olarak bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Aslında ilaç sektöründeki yerli ve yabancı kavramı hep vardı, sadece son yıllarda devletin ihracat ve yatırım anlamında yerli firmalara bir takım destekler sunması ile yerli firmalar bazı konularda avantajlı konuma geçti.
Aynı zamanda “yerelleştirme” politikası ile yurt dışında üretilip Türkiye’de pazarlanan ürünlerin doğrudan ülkemizde üretilmesi gündeme geldi.
Bu vesileyle yerli ve yabancı firmaların daha çok iş birliği yapacağı bir döneme doğru ilerlediğimizi düşünüyorum.
Sağlık iletişimi konusunda yerli ilaç firmalarının halkı bilinçlendirmek ve farkındalık yaratmak için yeterince çalışma yaptığını düşünüyor musunuz? Bu soruyu Türkiye’de de yapılan bir spor dalı ile eşleştirerek yanıtlasanız hangisini seçerdiniz? Neden?
Yerli firmalarda, hatta çoğu yabancı firmada da iletişim departmanları ve halka yönelik sosyal projeler son yıllarda çok yaygınlaştı.
Son dönemlerde halkı bilinçlendirme ve farkındalık yaratmak için güzel projeler üretiliyor. Mesela biz de bu alanda bir çocuk tiyatrosu kurarak yer aldık. Oyunlarımızla özellikle sağlıklı beslenme konusunda, çocukları bilinçlendirmeyi hedefliyoruz.
Spor dalı olarak basketbola benzetebilirim; çünkü basketbol geniş kitlelerce bilinen; ama detaylarını sadece ilgi duyanların takip ettiği bir spor dalı. İlaç sektöründeki bilinçlendirme projeleri de ne kadar yaygın planlanırsa planlansın o tedavi alanı ya da konuyla ilgili kişilerin daha detaylı dâhil olduğu ve bilgi edindiği projeler oluyor.
Bu sektörde beğendiğiniz ve kendinize rol model olarak aldığınız biri var mı?
Rol model aldığım kişi çocukluğumdan itibaren babam, Berat Beran’dır. Kendisi hem patronum hem de babam olarak örnek aldığım bir insan. Her şeyden önce çok çalışkan, çok doğal, hakkaniyetli ve vizyon sahibi. Birlikte çalıştığı ve yaşamına dokunduğu herkesi etkileyen bir lider.
Peki, sizin hangi özelliğinizin insanlara ilham verebileceğini düşünüyorsunuz?
Aslında bu soruyu iş arkadaşlarıma ya da çevreme sormak lazım; ama en rahat söyleyebileceklerim, samimiyet ve disiplini harmanlayabilmemle her konuda sürekli öğrenmeye ve kendimi geliştirmeye açık olmamla insanlara ilham verebileceğimi düşünüyorum.
Gelelim diğer paydaşlara; sağlık profesyonelleri arasında hekimlerden ziyade eczacıları mı seçiyorsunuz? Yerli bir ilaç firması olarak eczacılarla çalışmak daha mı avantajlı? Aslında böyle bir ayrım yapmıyoruz. Bizim için tüm paydaşlarımız eşit derecede önemli. Sadece patronumuzun eczacı olması sebebiyle eczacılarla olan çalışmalarımızın daha fazla dikkat çekmesi söz konusu olabilir. Yıl genelini değerlendirdiğimizde hekimlere ve eczacılara yönelik projelerimizin eşit seviyede olduğunu görebilirsiniz.
Hekimlerin durumunu ve tedavi sürecindeki rolünü anlatmak için bir film repliğinden alıntı yapsanız ne derdiniz?
Doktorlar, onlara kendimizle ilgili doğru bilgiyi aktardığımızda tedavi sürecini daha iyi planlayabilirler. Bu nedenle onlara ne kadar sağlıklı bilgi aktarırsak başarıya katkımız da o derece artar.
Hekimlerin tedavi sürecindeki rolünü düşününce, “The Intouchables” filminden alıntı yaparak “Anyone can change your life, if you let them.” (Herkes senin hayatını değiştirebilir, tabii ona izin verirsen.) diyebilirim.
Peki, eczacıların durumunu anlatmak için hangi film repliği daha uygun olurdu? Eczacılarımız son yıllarda zorlu bir dönemden geçiyorlar; ancak bu durumun bir süreç olduğunu ve önümüzdeki dönemlerde iyiye doğru değişeceğini düşünüyorum.
Onlarla ilgili aklıma “Cast Away” filminden “Asla umudumu kaybetmek ve hayata küsmek gibi bir durumum olmadı; çünkü ertesi gün güneşin yine doğacağını biliyordum.” repliği geliyor.
Sizce sağlık iletişimi hangi hayvana benziyor? Neden?
Bence karıncaya benziyor; çünkü çalışkan ve faydalı bir alan. Aynı zamanda ekipçe üretmek ve çalışmak ön planda. Sağlık iletişiminde her sağlık profesyonelinin ayrı bir önemi var ve bir araya geldiklerinde çok daha büyük bir gücü ve sistemi oluşturuyorlar.
Sağlık iletişimi alanındaki yarışmaları nasıl buluyorsunuz? Önümüzdeki dönemde katılımınız olacak mı?
Yarışmaların hem yapılan güzel işleri onurlandırmak hem de bir vesileyle seslerini kitlelere daha çok duyurmak adına faydalı olduğunu düşünüyorum. Biz de yakın zamanda Berko Çocuk Tiyatrosu projemizle bir uluslararası yarışmaya katıldık. Heyecanla sonuçları bekliyoruz.
İçten yanıtlarınız için teşekkürler… Bu röportajdan keyif aldınız mı? Bu köşede yer alacak gelecek konuklarımıza bir mesajınız var mı?
Büyük keyif aldım. Güzel bir kahve eşliğinde zihin açıcı sorularla karşılaştım. İleride köşenizde yer alacak konuklarınıza mutlaka bu deneyimi yaşamalarını öneririm.
*Bu yazı ilk olarak Workshop Dergisi’nde yayımlanmıştır.
Leave a Comment