Değerli dostlar, takip edenler bilir, yaklaşık 4-5 yıldır Neden Olmasın köşesiyle bir aradayız.
Sektörün önde gelen pek çok ismini bu köşede ağırladık. Derin sohbetler ve dostluklar yaşadık.
Pandemiyle birlikte ben de bazı konulara format atmaya karar verdim. Bunlardan nasibini alanlardan biri de bu köşe oldu. Birkaç sayılık dinlenmenin ardından yepyeni bir sohbet formatıyla karşınızdayız. Yeni köşemizin adı Hiç yapmam, Hep Yaparım. Aslında bu formatın başlangıç noktası Platon’un bir sözü: ‘’Karakter denilen şey, alışkanlıklarımızın tamamıdır.’’ Biz de kariyerinde başarıya ulaşmış dostlarımıza hayatta ‘’Neleri Hiç Yapmadıklarını’’ ve ‘’Neleri Hep Yaptıklarını’’ soracağız. Bu yanıtlar sayesinde hem konuğumuzu kısa sürede daha iyi tanıyacağız, hem de belki kendimize bazı dersler çıkarıp ‘’Hemen ben de şuna başlamalıyım’’. Ya da ‘’Şunu yapmayı hemen bırakmalıyım.’’ diyeceğiz. Demiyorsanız da canınız sağ olsun. Hoşca vakit geçirin yeter 🙂
Evet Hiç Yapmam, Hep Yaparım’ın ilk konuğu Daiichi Sankyo’nun Genel Müdürü Fatih Yedikardeş. Sevgili Fatih, hoş geldin. Hazırsan hayatınızda neleri hiç yapmadığın ve neleri hep yaptığınla ilgili sohbetimize başlayalım.
Çağlar Gözüaçık: Fatihcim hoş geldin. Çocukluk ile başlayalım istersen. Çocukken sıkça yaptığın şeyler var mıydı?
Fatih Yedikardeş: Elbette, insanın çocukluğunda yaptığı şeyler büyük ihtimalle hayatını çok etkiliyor. Yaşadığı anlar, sahneler… Ben çocukken sokakta çok vakit geçirirdim. Çılgınca oyunlar oynardım. Adeta eve girmezdim. O yüzden çok mutluydum. Elimizde salçalı ekmek, zaman nasıl geçiyor anlamazdık. Bu sayede insanlarla çok iyi iletişim kurabildiğimi söyleyebilirim. Çünkü çocukluktan itibaren her türlü insanla zaman geçirme şansım oldu.
Çocukluktan aklımda kalan, yani yapamadığım şey müzik aleti çalmak. Çok denedim, çalıştım ama o yeteneği gösteremedim. Okul bandosuna girmek istediğimdeyse ailem çok sıcak bakmadı. Ne gerek var dediler. Seksenlerin klasik anne baba tepkisi. ‘’Ne gerek var?’’ Enstrüman çalma konusu hala kanayan bir yaradır yani.
Çağlar Gözüaçık: Ne gerek var gerçekten de seksenli yıllardan faydacı bir aile cümlesi. Babam da söylerdi.
Fatih Yedikardeş: Evet, kesinlikle. Hatta ben bunu daha sonra annemle konuştum. Anne bana neden hep ‘’Ne gerek var?’’ dediniz diye. Cevabı ‘’Valla bilmiyorum oğlum, mantıklı bir gerekçe bulamayınca sanırım ne gerek var diyorduk.’’ dedi.
Bu sebeple ‘’Ne gerek var?’’ benim müzik aleti çalma hedefime engel oldu diyebiliriz. Ancak müzik sevgimi etkilemedi elbette. Müziği çok seviyorum. Çok uzun yıllar heavy metal ve rock müzik dinledim.
Çağlar Gözüaçık: Peki. Fatih çocukken hep yaptığın şey neydi?
Fatih Yedikardeş: Ben Bursalıyım. Bursa’nın da tam merkezinde büyüdüm. Tarihi evlerin, camilerin mezarlıkların olduğu bir yer düşünün. Bursa’nın kurtuluşunun törenleri de burada yapılırdı.
Dedem de çok meraklıydı bu törenlere. 3-4 yaşımdan itibaren beni sürekli kurtuluş törenlerine götürürdü. Herhalde liseye kadar bütün törenleri izledim. Ne kadar kılıç kalkan, mehter takımı, askeri gösteri varsa oradaydım. Bu sayede tarihe meraklı biri olduğumu söyleyebilirim. Tarih kitapları okumayı, araştırmayı çok severim. O dönemlerin gelişimimde çok etkisi oldu.
Çağlar Gözüaçık: Çok güzel. Aslında tarihle ilgili bir alanda da kariyer yapabilirmişsin.
Fatih Yedikardeş: Evet evet, bir dönem hayalim uluslararası ilişkiler, arkeoloji gibi bir alanda okumaktı. Ancak iş bulmam zor olur düşüncesiyle bu bölümlere girmedim. Diğer yandan iş hayatındaki yasadıklarım ve kazandıklarım sosyal hayatımı istediğim şekilde yasamama sebep oldu. Yani meslek değilse de hobi mahiyetinde yine tarihle iç içe olduğumu söyleyebilirim.
Çağlar Gözüaçık: Peki sizin evin en büyük alışkanlığı nedir? Yani ailenle birlikte yaptığınız bir rutininiz.
Fatih Yedikardeş: Biz, dört kişilik bir aileyiz. Eşim ve 2 oğlumla beraber hepimiz Fenerbahçeliyiz. Beraber maç izlemeyi seviyoruz. Maç günü hepimiz formalarımızı giyip totem yaparız. Eşim gülerek izliyor bizi ama uyum da sağlıyor sağ olsun. Bizim evde bir skor tahtamız, bir de merak tahtamız vardır. Evimizin bir köşesinde dururlar. Maçlarla ilgili skor tahminlerimizi yazarız. Evdeki herkes skor tahminini yazar ve bir şeylerine iddiaya gireriz.
Merak tahtasına gelince her hafta bir konu seçeriz. Tahtamıza yazarız. Örneğin Çin’i yazarız. Bir hafta boyunca herkes Çin’le ilgili araştırma yapar. Sonra da oturup Çin hakkında konuşuruz. Haritayı açar bakarız. Bu sayede hem merak duygumuzu beslemiş oluyoruz, hem de heyecanımızı canlı tutuyoruz.
Çağlar Gözüaçık: Harika, ne kadar güzel. Yani aynı zamanda başarılı bir öğretim stratejisi çocuklar için. Ben de eğitimci bir aileden geldiğim için hoşuma gitti, bunu yapmak lazım. Peki çocuklar kaç yaşında?
Fatih Yedikardeş: Biri 15, diğeri 7 yaşında. Biri lisede biri ilkokulda. Büyük olan Can, küçük olan Mert.
Çağlar Gözüaçık: Allah bağışlasın. Peki Fatih, iş hayatında edindiğin, başlarda fark ettiğin ve kariyerin boyunca devam ettirdiğin alışkanlığın nedir? Hep yaptığın düzenli olarak.
Fatih Yedikardeş: Kariyerimin başlarında çok başarılı insanlarla çalıştım. Arada bana soruyorlar, şu iki şirket arasındaki fark nedir diye. Ben de aslında şirketler arasında büyük farklar olmadığını anlatıyorum. Duvarlar aynı, masalar aynı, bilgisayarlar aynı. Hatta girişte, toplantı odalarında motivasyon amaçlı yazılanların çoğu aynı. Yani farkı yaratan insanlar. O şirkete insanların kattığı ruh. Liderlerin kattığı ruh. Birkaç madde ile neler öğrendiğimi söyleyecek olursam, bu şirketlerde yöneticilerimden bir kere çok okumayı öğrendim. Çünkü biraz önce de bahsettim gibi merak konusu özel olarak ilgimi çekiyor. Merak teorisi şunu söyler. Eğer hiç bilgin yoksa, merak edemezsin. Az da olsa biraz bilgin olması gerekiyor ki merak edebil. İnsana biraz bilgi vermelisiniz ki, açlık hissetsin. Çünkü insanın ruhu az bilgiyi tamamlama arzusu duyuyor. O boşluğu doldurma ihtiyacı hissediyor. Doldurmak içinde bilmesi gerekiyor. Bu bilgi temelini oluşturmak için de okumak lazım.
Üniversitede bu kadar iyi değildim okuma konusunda. İş hayatında zamanım daha az da olsa ben daha çok okumaya başladım. Seyahatte, evde, uyumadan önce mutlaka okurum. Ve her gün podcast dinlerim. Bu alışkanlıkların bana çok büyük faydaları oldu. İş hayatı, sadece iş hayatı değildir. İnsanlarla berabersiniz. Paylaşmak zorundasınız. İş dışında konularda da konuşabilmeniz lazım. Artık tarih mi bilecekseniz, felsefe mi bileceksiniz, yemek mi bileceksiniz, marangozluk mu, gemicilik mi bir şeyleri bilmeniz gerekiyor ki insanlar sizinle sohbet etmekten keyif alsın. Çünkü işi herkes yapıyor. Biz bir yandan da hayatı paylaşıyoruz.
Örneğin ben tarihi sevdiğim için ekip arkadaşlarımla yapacağımız bazı toplantıları Sultanahmet’te organize ederim. Amatör bir rehber edasıyla onlara tarihi mekanları gezdiririm. Beraber yemek yeriz. Bu arada toplantımızı da yaparız. Yönetici olmak, büyük oranda ekibinize ilham vermek demek.
Buna bağlı olarak da dinlemek çok önemli. Tüm bunlar olurken insanlar sizin onları dinlemenizi istiyor.
Çağlar Gözüaçık: Harika, çocuklar bile onları dinlememizi istiyor değil mi?
Fatih Yedikardeş: Doğru. İnsanlar dinlenmek istiyor. Herkesin bir hikayesi var. Benim koçluk eğitiminde öğrendiğim şey de oydu. Herkes anlatmak ister. Hiç kimse doğru değildir, hiç kime yanlış değildir. Eğer insanları objektif bir şekilde dinlerseniz, herkesin anlatacak bir hikayesi vardır ve arkasından ilginç bir şey çıkar.
Çağlar Gözüaçık: Peki Fatih, hiç yapmam dediğin şey ne iş hayatında? Yani bir kırmızı çizgi olarak da ele alabiliriz bunu.
Fatih Yedikardeş: Ben kuralları çok seviyorum. Benim böyle kuralcı bir tarafım var. Bir psikiyatrist ile konuştuğumda bana şunu söylemişti: Çocuğunuza bir şey anlatmak istiyorsanız, mutlaka çerçevesini çizin. Bu kendiniz için de geçerli, çalıştığınız insanlar için de. Çünkü eğer insanlara bir alan çizmezseniz nereye gideceğini bilmediği için daha çok mutsuz olur. Ne tarafa yönelsem, benim sınırlarım ne gerginliğini yaşar.
Tüm bu bilgiden yola çıkarak iş hayatında rekabete aykırı, kuralları hiçe sayan şeyleri kesinlikle yapmam ve onaylamam. Ayrıca iş ahlakına aykırı gelen şeylere karşı tolerasyonum sıfırdır.
Çağlar Gözüaçık: Evet biraz hile diye bir şey yok değil mi?
Fatih Yedikardeş: Elbette yok. Biraz hırsızlık, biraz hile, biraz yalan olmuyor. Orada ilişkiyi kesmeniz gerekiyor.
Çağlar Gözüaçık: Seni merak konusuna meraklı olduğunu biliyorum. Bizim ajans olarak da bu alanda çeşitli çalışmalarımız, kafa yormuşluklarımız var. Dilersen biraz da bu merak konusunu konuşalım. Merak konusuna ilgin nerden geliyor?
Fatih Yedikardeş: İnsanların iş hayatında neden yaratıcı olup başarılı olduğu ve neden olmadığı konusu kafama çok takılıyordu. Beyinbilim ile ilgili çok kitap okuyordum. İnsanlar hangi davranışı neden yapıyor? Uzun yıllar bunu anlamaya çalıştım. Neden satın alıyorlar? Neden reddediyorlar?
Bu süreçte fark yaratan insanların aslında çok meraklı karakterler olduğunu gördüm.
Bir dostum var, adı Mine. Onunla aynı zamanda bu konuyu araştırmaya başladık.
Bulabildiğimiz tüm literatürü okuduk. Bu konuyla ilgili yazıp çizmeye başladık. Büyük keyif alıyoruz açıkçası. Merakla ilgili birkaç tane söylenecek bir şey varsa, o da merakın doğuştan geldiği. Ama en önemlisi bence ortam. İnsanlara merak enjekte edemezsiniz ama merakı engelleyen ortamları ortadan kaldırabilirsiniz.
Çağlar Gözüaçık: Bariyerleri azaltmalı diyorsun.
Fatih Yedikardeş: Kesinlikle. Çalışanlarınız bir şey sorduğunda, ne gerek var diyorsanız, sizden bir şey istediklerinde bol bol ama kelimesini kullanıyorsanız ortam olumsuz etkilenir. Size bir ipucu vereyim, ama yerine ‘’Bununla beraber’’ ya da ‘’Bir de şöyle düşünelim’’ deyin. Böyle olmasa nasıl olur deyin. Ama kelimesini kullanmayın. Fikir öldürmeyin. İnsanların para batırmasına izin verin. Hata yapmasına izin verin. Ve bunu sürekli söyleyin. Bunu yaptığınız zaman insanların öğrenmesine alan açmış olursunuz.
Çağlar Gözüaçık: Fatihcim iş görüşmesi yaparken hep sorduğun, klasik bir sorun var mı?
Fatih Yedikardeş: Tabi ben bunu söylediğim anda soru sürpriz özelliğini kaybedecek 🙂
Çağlar Gözüaçık: Eminim, yine özgün başka bir soru bulursun 😉
Fatih Yedikardeş: Aristoteles’in çok sevdiğim sözü var. Aristoteles diyor ki: insanlar doğası gereği bilmek ister. Yani şimdi olduğu gibi her zaman insanları felsefe yapmaya iten şey hayret olmuştur. Hayretten sonra çünkü şaşırırsınız, sonra merak edersiniz, sonra üstünde çalışırsınız, anlam yaratırsınız, başarırsınız ve bununla yani antik yunanın deyimi ile bir çeşit kendinizi aşan mutluluğa gidersiniz. O yüzden ben iş görüşmesi yaptığım zaman karşımdaki adaya şunu soruyorum: ‘’Neyi merak ediyorsunuz hayatta?’’
Hayatta neyi merak ediyorsunuz sorusunu sorduğumuz zaman çok enteresan Çağlar. Bazen o kadar geniş konular hakkında konuşabilen insanlar oluyor ki. Buradan da şunu anlıyorsunuz, araştırmış, okumuş ,merak ediyor. Etrafında bir yenilik var mı diye bakıyor. Veya çok aslında merak ettiğim bir şey yok günlük hayatım ile ilgili ,gazeteleri takip ediyorum, haberleri akşam izliyorum dediği zaman ben şunu anlıyorum yani rutinin dışına çıkmakta zorlanıyor kişi. Belli ki yeni şeyler öğrenmek için heyecanı yok.
Benim için önemli olan, meraklı mısın, çalışkan mısın, olumlu bir bakış açın var mı?
Çağlar Gözüaçık: Peki Fatihcim, Erken kalkan yol alır diye güzel bir Atasözümüz var. Bir de bunun Amerikan versiyonu var iş dünyasında. CEO’ların kahvaltısı, sabah alışkanlıkları vs. Senin sabah rutinlerin var mı? Her sabah neyi mutlaka yaparsın?
Fatih Yedikardeş: Bazı insanlar sabahlarını, hatta günlerini dakika dakika planlarlar. Ben öyle aşırı düzenli yaşayan bir insan değilim. Ancak her sabah 8.30’da işe başlamış olmayı severim. Bu bana kendimi iyi hissettiriyor. Kaçta yatarsam yatayım, işe 8.30’da başlarım.
Çağlar Gözüaçık: Bu sabah da dükkanı açtık diyorsun yani 🙂
Fatih Yedikardeş: Kesinlikle. Kepengi kaldırıyorum. Bilgisayarın ekranını açmak, kepenk kaldırmak oluyor bizde. Sabahın zihinsel enerjisi iyi geliyor. Eğer araba kullanıyorsam da mutlaka Spotify ve Youtube da kaydettiğim pod castleri dinlerim. Bu bana büyük heyecan verir.
Çağlar Gözüaçık: Peki kahvaltı yapıyor musun?
Fatih Yedikardeş: Evet kesinlikle kahvaltı yaparım. Evden çıkmadan önce mutlaka kahvaltı yaparım. Kahvaltıyı da sağlıklı kahvaltı yemeğe çalışırım.
Çağlar Gözüaçık: Seyahat ile ilgili alışkanlıkların neler? Hep gittiğin ya da hiç gitmem dediğin yerler var mı?
Fatih Yedikardeş: Evet tabi ki her insan gibi gezmeyi seviyorum. Tarih konusuna çok meraklı olduğum için tarihi yerlere gitmeye çalışıyorum. Şarabın dünyasını sevdiğim için her sene muhakkak şarap ile ilgili yerlere gitmeye çalışıyorum. Türkiye’de harika üreticiler var, onları ziyaret etmeye çalışıyorum.
Nereye çok gitmek isterim dersen, çok uzakta Yeni Zelanda‘yı merak ediyorum. Nüfusu az bir ülke. Diğer yandan refah düzeyi çok iyi, yemyeşil. Harika bir doğa. Yeni Zelanda’yı mutlaka görmek istiyorum.
Nereye gitmem dersen de, kadınlara, çocuklara kötü davranılan, ikinci sınıf insan muamelesi yapılan ülkelere gitmek istemiyorum.
Çağlar Gözüaçık: Ne güzel bakış açısı. Çok etkileyici. Ben de aynı duygu içerisindeyim. Fakat sen güzel ifade ettin. Peki spor yapmayla aran nasıl ?
Fatih Yedikardeş: Spor çok sevdiğim bir konu. İzlemeyi de çok seviyorum içinde olmayı da.
Bugüne kadar hep, sağlığıma dikkat etmeye çalıştım. Kilomu hep korudum. Sporu da eskiden düzenli olarak yapıyordum. Ancak birkaç sene önce dizimde bir rahatsızlık oldu. Artık kendimi pek zorlamadan yürüyüş ve yüzme yapıyorum.
Çağlar Gözüaçık: Haklısın, diz eklemi özellikle kendini çok belli ediyor bazı sporlarda. Bir dostum şöyle söylemişti: 40 yaşından sonra başlayıp da olimpik düzeyde ilerleyebileceğin yani olimpiyatlara katılabileceğin bir tane spor dalı varmış. O da Okçuluk. Okçuluk güzel sakin bir spor, kafayı da dinlendiriyordur eminim.
Fatih Yedikardeş: Mantıklı, hem ata sporu 🙂
Çağlar Gözüaçık: Peki … hep yaparım/yapacağım dediğin şey ne?
Fatih Yedikardeş: Buna hayat boyu öğrenme. Çünkü bu benim içimden gelen, en derinlerde hissettiğim bir şey. Aynı zamanda girdiğim bir çok değerlendirme de kişilik analizlerinde çıkan nokta buydu. Çok eşleşiyor. Kesinlikle ben öğrenmekten keyif alıyorum. Yani o akşam bir şey öğrendiysem o gün bir şey öğrendiysem huzurlu bir şekilde yatıyorum.
Çağlar Gözüaçık: Çok güzel. Peki şunu tamamlasan. …. hiç yapmam.
Fatih Yedikardeş: Sanırım adaletsizlik. Eşit olamayız. Ama Adil olmamız lazım. Buna çok dikkat etmeye çalışıyorum.
Çağlar Gözüaçık: Doğru. Adalet gerçekten çok değerli bir kavram. Olmazsa olmaz. Şimdi de sırada beyin jimnastiği sorularımız var. Okuyucularımıza enteresan gelecektir. Şu an, yaşadığımız il itibariyle İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olsan ne yaparsın?
Fatih Yedikardeş: Tabii çok zorlu bir görev. Herhalde yapmak istemezdim bugün görevi. Diğer yandan şunu yapmak isterdim.Yer üstüne para harcamazdım. Yatırımları raylı ulaşıma ve yer altına yapardım. Bir de şehirdeki yeşil alanları artırmaya çalışırdım. Trafikte hangi sosyal statüden olursa olsun herkes çok gergin. Ben bunu biraz da yeşil alan eksikliğine bağlıyorum.
Çağlar Gözüaçık: Evet kesinlikte. Daha çok yeşile ihtiyacımız var. Benim de iki hızlı icraatım olurdu.
Katlı otopark sayısını acilen artırıp ara sokakları otomobilden kurtarmak isterdim. Çünkü dikkat ediyorsun bir çok yol 3 şeritli yapılmış aslında. Ama sağa sola araba park edince biz tek şeridini kullanıyoruz yani zannediyoruz ki o yol tek şeritli. Aslında 3 şerit orası. Belki yeşil alan için bile yararlanabilir yani yolun orta şeridine ağaç dikersin sokağı da gelişli gidişli kullanırsın.
İkinci büyük icraatım da şehri tabela ve led ışık teröründen kurtarırdım. Tabellaları hem azaltır hem de küçültüp standart hale getirtirdim.
İngilizler ’in bir lafı var ‘Zambağı yaldızlamak’ diyorlar. Yani güzel olan bir şeyi daha da güzel göstereceğim diye beter etmek. Led ışıkların yaptığı da bu maalesef.
Çağlar Gözüaçık: Evet Fatih’cim tarihe meraklısın o zaman tarihe meraklılara özel bir soru geliyor. Sence tarih boyunca sıklıkla ya da hep yapılan hata nedir?
Fatih Yedikardeş: İlk olarak şunu hatırlayalım. ‘Tarih tekerrürden ibarettir’. Bence mükemmel bir söz. Ben tarihe çok meraklı olduğum için, okuduklarımda hep şunu görüyorum. Hangi döneme bakarsanız bakın insanların ruh hali aynı. Liderlerin ruh hali aynı. Yönetenlerin ruh hali aynı. Halkın şikayetleri aynı. Sadece değişen bir şey var kullandıkları aletler. O yüzden bunlara bakarak bu kadar ders almamasına rağmen bence insanların hayatta sürekli tekerrür eden ve yaptığı hata savaş. Çinlilerin bunun ile ilgili harika bir sözü var onu çok seviyorum. ‘Eğer insanlar unutmayı bilmeseydi ne erkekler bir daha savaşırdı ne kadınlar bir daha doğum yapardı’.
Çağlar Gözüaçık: Hep yapacağım, yapmaya devam edeceğim ve hiç yapmayacağım asla hayatıma sokmayacağım şeyi de dinleyelim sohbetimizi kapayalım istersen.
Fatih Yedikardeş: Sanırım ben vermekten ve yardım etmekten vazgeçmek istemiyorum. Bu benim hayatta en keyif aldığım şey. Çok saygı duyduğum bir abimde şöyle bir şey duymuştum: hayatta alırken mi mutlusun, verirken mi mutlusun? diye sormuştu. İstediğin kadar ayakkabı al, istediğin kadar tişört al sonuçta o seni mutlu etmiyor, tatmin ediyor sadece. Fakat birine yardım ettiğin zaman bu sadece maddi değil, manevi bir duygu. Asıl mutlu eden şey o. Bence bizim çağımızın modern insanın en büyük yangısı bu. Almayı başarı, vermeyi zayıflık sanıyoruz.
Çağlar Gözüaçık: Peki ölene kadar hiç yapmayacağım dediğin?
Fatih Yedikardeş: Ya ben merak etmeyi çok seviyorum öğrenmeyi çok seviyorum. Adeta yaşama sevincim bu. Her ne koşulda olursa olsun merak etmeyi, öğrenmeyi bırakacağımı sanmıyorum.
Çağlar Gözüaçık: Fatih’cim ben çok büyük keyif aldım. Eminim okuyanlarımız da bu enerjiyi, aklı ve gustoyu takdir edecekler. Yeni formatın ilk sohbetine katıldığın için teşekkürler.
Fatih Yedikardeş: Ben teşekkür ederim. Benim de tekrar kendimle ilgili düşünmeme sebep oldun. Sayende kendimi tanımaya tekrar öğrenmeye çalıştım. Bu da zor ve enteresan bir şeymiş. Teşekkür ederim.
*Bu yazı Workshop Dergisi’nden alınmıştır.
Leave a Comment