Sayın Dr. Avinash Potnis, 100Yüze’ye hoş geldiniz. Bu röportajda iki tane kural var, Tamer’in bizim için hazırladığı kahvelerin tadını çıkarmak ve her bir soruya verdiğiniz samimi yanıtlarda yüzer kelimeyi aşmamak. Bu arada bazı sorularımız önceki sayılardaki konuklarımıza sorduklarımızla benzer. Bu sorulardaki amacımız aynı konuya farklı konuklarımızın nasıl yanıtlar verdiğini görebilmek ve tüm bu görüşlerden genel bir fikir elde edinmek. Şimdi izninizle röportajımıza başlayalım.
Sayın Potnis, bildiğiniz bir yerden başlayalım. Nerelisiniz? Nerede okudunuz?
Hindistan’da Mumbai şehrinin 500 km güneyindeki küçük bir kasabada doğup büyüdüm. Üniversite için Mumbai’ye gidene kadar burada eğitim gördüm. Lisansımı veterinerlik, yüksek lisansımı eczacılık fakültesinde tamamladım.
İlaç sektörüne ne zaman adım attınız? Kariyeriniz yıllar içinde nasıl şekillendi?
İlaç sektörüne geçişim 1993’de Sandoz ile oldu. Hayvan sağlığı birimine destek veren ihracat bölümünde çalıştım. 1996’daki şirket birleşmesini takiben daha çok insan sağlığı ve ilaç alanına odaklandım. Daha sonra ilk ülke başkanı rolümde, Filipinler’de, çok yetenekli bir ekibe liderlik ettim. Filipinler’den sonra, Sandoz Vietnam Ülke Başkanı rolüne ve Tayland’da Asya distribütörlüğü pazar grubu başkanı görevine geldim. 2008’de, tüm Novartis divizyonlarına liderlik eden bir pozisyon ile Vietnam’a geri döndüm. 2010’da Novartis Malezya Ülke Başkanı olarak benzer fakat genişletilmiş bir rol izledi. 2013’te İsviçre, Basel’deki Novartis Genel Merkezi’ne taşındım ve bölgesel oftalmoloji iş birimini devraldım. Ekim 2017’de ise İstanbul’a taşındım.
Neden bu sektörü tercih ettiniz?
Lisansımın ikinci yılından itibaren farklı bir alanda ilerlemek istediğime karar verdim. Eczacılık hem bilimsel olarak hem de iş imkânı açısından cazip gözükünce yüksek lisansımı bu alanda yapmaya karar verdim. Mezuniyetimin ardından bir burs kazanarak lisans üstü eğitimimi farmakoloji alanında tamamladım. İlaç sektörü ve bilim dünyasının içinde olmak benim ilgi alanıma yakındı.
Farklı ülkelerde farklı ekiplere liderlik ettiniz.Bu liderliklerden neler öğrendiniz?
Liderlik etmek ve yönetmek arasında bir fark olduğunu anladım. İnsanlara, ulaşmak istediklerini elde etmeleri için liderlik ettiğinizde, elde etmek istediğiniz şeyi otomatik olarak elde edersiniz. Saygı gösterin ve size nasıl davranılmasını istiyorsanız insanlara öyle davranın. Bu büyük öğreti sonraki liderlik rollerinde bana yardımcı oldu.
Kurumsal hayat size ne kattı?
1993-1999 arası, kurumsal hayatımdaki şekil aldığım yıllarımdı. Gözlemledim, öğrendim ve bazı öğretilerden ise vazgeçtim. Her anını çok sevdim. Profesyonel olarak, bazen yükselip bazen de düştüğümü hissettiğim anlar oldu. Girişimci olmayı öğrendiğim zaman buydu. Hayal eden birinden gerçekleştiren bir kişiye dönüştüm. İronik olarak, kişisel hayatımda ise bir hayalperest olmayı öğrendim. Hayatımda ilk defa gerçekleştirmek istediğim 100 rüyamı yazdığım dönem buydu. Bu hayallerden birçoğunu gerçekleştirdim. Listem evrim geçirmeye devam ediyor.
Pek çok ülkede farklı görevler üstlendiniz. Henüz kısa bir süre geçtiğini biliyorum ama gördüğünüz genel resme bakarak Türk ilaç pazarı size en çok hangi ülkeleri anımsatıyor?
Türkiye ilaç pazarının özellikleri birkaç farklı bölgenin özelliklerinin birleşimi gibi âdeta. Hastaların sağlık güvencesi bakımından Avrupa’ya, yerel üretim imkânları açısından Vietnam ve Tayland’a benziyor. Bu pazarlarda da kaliteli jenerik üreten oldukça büyük bir yerel ilaç endüstrisi var; ancak genellikle yenilikçi ilaçlar ve klinik araştırmalar için çokuluslu şirketlere dayanıyorlar. Tabii Türkiye coğra konumu nedeniyle daha fazla dünya pazarına girme fırsatına sahip.
“Türkiye ilaç piyasasının özellikleri birkaç farklı bölgenin özelliklerinin birleşimi gibi âdeta. Hastaların sağlık güvencesi bakımından Avrupa’ya, yerel üretim imkânları açısından Vietnam ve Tayland’a benziyor.”
Size göre farklı kültürler sağlık konusuna farklı şekilde mi yaklaşıyor? Yoksa evrensel bir yaklaşım var mı?
Kültür; çevre, coğrafya, tarih ve beslenme alışkanlıklarının toplamından oluşur. Bu yüzden herkesin sağlık konusuna yaklaşımı bu minvalde olur. Hal böyle olunca İsviçreli biriyle Hintli birinin sağlığa bakış açıları başka olacaktır.
“Sağlık hizmetleri konusunda şöyle bir hayalim var: …” diye başlayan cümlenin devamı sizin için nasıl olurdu?
Hiç kimsenin maddi olanaksızlıklar nedeniyle tedaviye erişemediği için hayatını kaybetmediği bir dünya.
Öncesinde Novartis’in Basel’deki merkez o sinde çalıştınız. Orada yaşadığınız yıllarda edindiğiniz en değerli alışkanlık nedir?
İsviçrelilerin kaliteye ve mükemmeliyete bağlılıkları son derece tutarlıdır. Asla taviz vermezler. Bu, hayatın bir parçasıdır. Bu yüzden, İsviçre neyse Novartis yerleşkesi de odur. Şimdi bu yaklaşım benim DNA’ma da kodlandı.
Global sağlığın gelişimi için yürütülen farkındalık projeleri arasında ilk aklınıza gelen hangisidir?
İnsani yardım örgütleri tarafından yürütülen HIV ve AIDS farkındalık programları bu sorunların kontrol altına alınmasında fark yarattı. Bill ve Melinda Gates’in kurmuş oldukları vakıf bu konuda başı çekiyor.
Novartis Türkiye olarak sağlıkta farkındalık yaratmayı hede eyen büyük bir projeniz var mı?
Halkımızın sağlık konusundaki farkındalığını artırmak bizim için önemli. Bu nedenle, insanlara farklı hastalık alanları hakkında daha fazla bilgi vermeyi amaçlayan farkındalık kampanyalarında yer alıyoruz.
Novartis Türkiye, global olarak da hayata geçirilen, örnek uygulama niteliğindeki hastalık farkındalığı kampanyaları başlatma geçmişine sahiptir. Bu bağlamda; Türkiye MS Derneği ile gerçekleştirilen “Melek & Serhat” dizisi, kardiyovasküler hastalıkların risklerine dikkat çekmek için Türk Kardiyoloji Derneği ile başlatılan “Kalbini Dinlesen” platformu, DMÖ farkındalığını artırmak için Türk Oftalmoloji Derneği ile hayata geçirilen “Diyabete Karşı Gözünü Aç” projesi ve son dönemde “Hayatı Seviyorum” kampanyasının bir parçası olarak Türk Kardiyoloji Derneği ile başlatılan “Rasim Öztekin ile Kalp Yetersizliği Sohbetleri” örnek projeler olarak gösterilebilir.
Sağlık alanında önümüzdeki 20 yıl nasıl bir değişim gözlemleyeceğiz sizce? Hastalıklara yakalanmadan önlemek mümkün olacak mı?
Tıpta dijitalleşme, sağlık hizmetlerinde yapay zeka kullanımı ve çıktı bazlı fiyatlandırmanın sağlık hizmetleri sektöründeki üç temel trend olduğu söylenebilir. Yakın bir geçmişte hücre ve gen tedavisinin geleceğe damgasını vuracağını konuşuyorduk; oysa şimdiden kullanılmaya başlandı bile. Örneğin ilk kök hücre temelli gen tedavisi, ABD’de FDA’dan onay aldı.
Yakın gelecekte sadece teşhis alanında değil, ilaç ve tedavi alanında da pazara Google, Samsung, Apple gibi sürpriz rakiplerin girmesini bekliyor musunuz?
Günümüzde insan fizyolojisi hakkında daha fazla bilgiye ulaştıkça aslında ne kadar az bildiğimizi fark ediyoruz. Hücre ve gen terapilerine odaklanılıyor. Büyük ilaç şirketleri ya biyoteknoloji start-up’ları ile işbirliği yapıyor ya da işi büyütmek için bu küçük şirketleri satın alıyorlar. Biyoloji ve mühendislik zaten birbiriyle iç içe geçti. Birbirlerinin etkililiğini artırdılar. Bu üçlemeyi tamamlamak için yapay zeka hazırda bekliyor. Bu ortamda artık Google ve Samsung’un sağlık sektörüne girmesi sürpriz değil. Dolayısıyla Google, Samsung’ ve benzeri şirketlerin ilaç sektörü ile rekabet edeceğini düşünmüyorum. Tam tersi işbirliği yapıyorlar ve yeniliği destekliyorlar. İlaçta inovasyonun hayata geçebilme süresi oldukça uzun. Dolayısıyla,sürpriz bir lider ortaya çıkacağını tahmin etmiyorum, ancak Novartis gibi önde gelen çok uluslu şirketler iş modellerini yeni eğilimleri dahil edecek şekilde geliştirebilirler.
Ekibinizin davranışlarına nasıl rehberlik ediyorsunuz? Bu konuda bir hayvandan ilham alacak olsaydınız bu hangisi olurdu? Neden?
Takımımın davranışını yönlendirmem. Çeşitliliğini kullanırım. Aslında, ben insan davranışının keskin bir gözlemcisiyim ve her zaman büyük merakla gözlemliyorum. Ekibimde çeşitlilik içinde bir birlik var. Bir ekipte ne kadar çeşitlilik olursa o kadar yenilikçi olunduğuna inanıyorum. Cinsiyet, yaş, etnik köken, kültürel geçmiş… Herkes benzersiz ve özgündür. Bu nedenle takımdaki kişilerin davranışlarını yönlendirmekten çok takımın ortak ifadesine yol göstermeye inanıyorum.
“Ekibimde çeşitlilik içinde bir birlik var. Bir ekipte ne kadar çeşitlilik olursa o kadar yenilikçi olunduğuna inanıyorum.”
Spor hakkında ne düşünüyorsunuz? En çok hangi spor dalından hoşlanıyorsunuz? Bunlardan yöneticiliğe dair neler öğrenebiliriz?
Spor harika bir öğretmendir. Ben kriket ve squash oynuyorum; ancak spordan çok hobi denebilir. Bununla birlikte mesleki yaşamımın tamamını Sachin Tendulkar (kriket oyuncusu) ve Roger Federer gibi spor kişiliklerinden öğrendiklerim etrafında inşa ettim. Aslında kişiye sporlarından çok daha fazlasını öğretiyorlar. Onlara göre başarılı olmak, başarılı kalmaktan daha kolaydır. Zihin ve beden arasında bir mücadele. Bir iş lideri de aynı şeyi yapıyor. Bu spor kişilikleri bana nasıl mücadele edeceğimi, kurulan paradigmaları sorgulamayı ve kendim için çok yüksek standartlar belirlemeyi öğretti. Kendileri ile rekabet ediyorlar.
Bildiğimiz kadarıyla üniversitede okuyan bir oğlunuz var. Hangi konularda konuşmaktan keyif alıyorsunuz, neler yapmaktan hoşlanıyorsunuz?
Birlikteyken tartışıyor, konuşuyor ve squash oynuyoruz. Tam bir cevher. Oldukça kültürlü, özgün bir karakteri var. Kendisi prensipler konusunda evimizin polisi adeta. Eşim ve ben onunla gurur duyuyoruz. Daha az ortak noktamız olsa da birlikte olmaktan keyif alıyoruz. Ona göre annesi ve ben teknoloji dinozoruyuz. Annesiyle pek çok ortak yanı var; ikisi de batı müziğinden hoşlanıyor, Netflix’e meraklılar ve mükemmel aşçılar.
Siz bir sağlık profesyonelisiniz; ailede sağlık konularıyla kim ilgileniyor? Evde bir mottonuz var mı?
Hepimiz sağlık konusunda bilinçliyiz aslında. Aynı zamanda birçok farklı mutfaktan hoşlanıyoruz. Sağlıklı yaşam konusundaki evdeki mottomuz; “Gerçekten yemek istediğinin yarısı kadar ye ve her gün 10.000 adım at!”
İçten ve güzel yanıtlarınız için teşekkür ediyorum. Bu köşede gelecekte yer alacak konuklarımıza bir mesajınız var mı?
Sadece kendiniz olun.
*Bu yazı ilk olarak Workshop Dergisi’nde yayımlanmıştır.
Leave a Comment