Peter Catalino ile 100Yüze ‘’İnanmak ve Güvenmek’’

Yüz Yüze röportajlarında yine çok değerli bir konuğumuzu ağırladık ve ilginç bir röportaj gerçekleştirdik. Novartis Türkiye Ülke Başkanı sevgili Peter Catalino gerçekten de çok alçakgönüllü, hoş sohbetli bir yönetici. Konuşmasının hiçbir bölümünde iş adamı şapkasını takmadan, bir doktor ve sağlık sektörü çalışanı olarak gayet samimi yanıtlar verdi. Dört çocuk sahibi, İtalyan kökenli bir Amerikalı olarak Türk kültürüne de ne kadar ilgili olduğunu sohbetimiz sırasında hissettirdi. Aynı zamanda bizim gibi kahve meraklısı bir yönetici olarak günün farklı saatlerinde farklı kahveler tercih ettiğini paylaştı. Tamer de bu sayıdaki yazısını bu konu üzerine hazırlamaya karar verdi. Fotoğraflardan da anlayacağınız üzere bu sohbetimizde Peter Catalino buzlu latteyi ben ise buzlu mochayı tercih ettim. Hadi siz de günün hangi vaktinde olduğunuza göre kahvenizi seçin ve okumaya başlayın.  Keyifli okumalar.

Sayın Catalino, öncelikle kısaca size tanıyabilir miyiz?
Kariyerime 23 yıl önce Price Waterhouse’un Boston ofisinde mali denetimci olarak başladım. İki yıl sonra Oxford Üniversitesinde biyokimya yüksek lisansına başladım, sonrasında da UCLA’de tıp eğitimi aldım. İlaç endüstirisindeki kariyerim 2004’te McKinsey & Company’ye geçişimle başladı. Şirketin ABD, Avrupa ve Asya ofislerinde çalıştım. 2010’da Novartis’e ‘’Global Strateji Başkanı’’ olarak katıldım. İki yıl sonra operasyonel bir göreve Çin’e gittim. Orada Çin’in dörtte üçünü ve 500 milyona yakın insanı kapsayan bir bölgeden sorumluydum. Çin’de 3 yıl görev yaptıktan sonra Novartis Türkiye Ülke Başkanı olarak buraya geldim. Eşim ve dört kızım bu yolculukta hep yanımdaydı.

Sizce ilaç sektörünün dünyada tütün, alkol ve silah endüstrisiyle birlikte anılması doğal mı?
Hayır. Biz ilaç endüstirisi olarak yanlış anlaşılan bir sektörüz ve bu yanlış algıyı düzeltmek için çalışıyoruz. İlaç endüstirisi olarak, bizler de yaptığımız işin önemini, mesela her yeni ilaç için 2.5 milyar doların üzerinde para harcandığı gerçeğini anlatma konusunda çok başarılı değiliz. İlaç endüstirisi dünyada Ar-Ge yatırımlarına en fazla kaynak ayıran sektör. Bu kaynaklar toplumun karşılaştığı en büyük sağlık sorunlarına yenilikçi çözümler üretmek için harcanıyor.

İnsanların yaşam kalitesini artıracak ve ömürlerini uzatacak yeni yollar keşfetmek için çalışıyoruz. Bu konuda kesinlikle daha aktif olmalıyız. Yakın zamanda bir rakibimizin yaptığı reklam filmini izlemenizi öneririm. Konuyu güzel anlatıyor. (https://www.youtube.com/watch?v=jiMbFaLtq_o)

Dünyada Ar-Ge’ye en fazla kaynağı ayıran ilaç endüstirisi sizce kaynaklarının kurumsal sosyal sorumluluk projelerine harcamalı mı?
Sorumluluk işimizin merkezinde yer alıyor. Bilim ve inovasyondaki uzmanlığımızı toplumdaki sağlık sorunlarını çözmek için kullanarak hem işimizi yapıyor hem de kurumsal sosyal sorumluluk anlamında hizmet veriyoruz. Örneğin; yakın zamanda ‘’3 ölümcül hastalığa tek ilaç’’ başlığıyla haber olan, Novartis’in geliştirdiği (GNF6702) bu açıdan çok iyi bir örnek. Parazitlerin neden olduğu chagas, şarkı çıbanı (layşmanyaz) ve uyku hastalığı çok az gelişmiş ülkeler başta olmak üzere dünya genelinde her yıl 20 milyon kişiyi etkiliyor ve 50 bin can alıyor. Novartis’in GNF 5343’e ulaşması yaklaşık 3 milyon bileşenin gözden geçirilmesiyle başarıldı. İşte bu Novartis’in sosyal sorumluluk anlamında yaptığı önemli bir çalışma.

Peki mevcutta yapılanları yeterli buluyor musunuz?
Bence sağlık hizmetlerine erişimi artırmak ve sorumlu bir şekilde iş yapmak ilaç endüstrisinin odaklanması gereken en önemli iki konu. Şu anda çok güzel sosyal sorumluluk projeleri var. Yine de artan ve yaşlanan nüfus kronik hastalıklardaki artış gibi güçlü demografik eğilimleri göz önünde bulundurursak sağlık hizmetleri alanındaki ihtiyaçlara cevap verecek daha çok projeye ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.

Son yıllarda ilaç sektöründe pek çok ülkede yabancı ve yerli ayrımı arttı. Global kanattaki bir firma olarak bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Aslında yerli ve yabancı yatırımcı arasında ayrım yapmayı doğru bulmuyorum ve bunun yanıltıcı olduğunu düşünüyorum; çünkü bu ayrım, ülke için üretilen katma değere dair pek bir şey söylemiyor. Bence yabancı bir şirket birçok açıdan yerli bir şirkete göre ülke ekonomisine daha fazla değer katabilir. Bunu inovasyonla, istihdamla, teknoloji transferleriyle ya da ihracatla gerçekleştirebilir. Tüm bu gerçekleri göz ardı ederek yalnızca yerli-yabancı ayrımına odaklanmak, pek çok yabancı yatırımcı için haksızlık olur.

Novartis Grubu olarak, Türkiye’de üretim yapan 4 fabrikamızla ve yaklaşık 2.500 Türk çalışanımızla sektördeki en büyük ihracatçı pozisyonundayız. Ayrıca 60 yıldan uzun süredir Türkiye’deyiz ve gelecekte de buraya yatırım yapmaya devam edeceğiz.

Türkiye’de yabancı ilaç firmalarının durumunu anlatmak için bir film repliğinden alıntı yapsanız ne derdiniz?
Dört küçük kız babası olarak, bir Disney çizgi filminden alıntı yapacağım. ‘’Tek yapman gereken inanmak ve güvenmek.’’ Bu sözler Peter Pan’e ait. Yabancı şirketler için de durum böyle. Üzerine düşeni en iyi şekilde yaparsan geriye sadece geleceğe güvenmek kalır. Ayrıca, Türkiye’deki köklü tarihimiz boyunca geleceğe duyduğumuz güven ve inanç hiçbir zaman boşa çıkmadı.

Peki, sizce Türkiye sağlık iletişimi açısından dünyada hangi ülkelere benziyor? Neden?Türkiye çok özel bir ülke. Son 15 yılda Türkiye’de sağlık alanında büyük bir iyileşme yaşandı. Bebek ölümlerinde çok büyük azalmalar oldu, ortalama yaşam süresi uzadı ve neredeyse tüm Türk halkı büyük bir sağlık sistemi kapsamına alındı. Hâlâ hastaların ilaca erişiminde bazı iyileştirmeler gerçekleştirilmesi gerekiyor, çünkü bazı yeni ilaçlar Türkiye’ye Avrupa’dan 3-5 yıl sonra geliyor. Yine de büyük bir gelişme görüyorum.

Sağlık iletişimi konusunda Türkiye’de halkı bilinçlendirmeye yönelik yapılan kampanyaları inceleme şansınız oldu mu? Nasıl buldunuz?
İletişim projeleri açısından Türkiye’nin çok yenilikçi ve ileri olduğunu düşünüyorum. Novartis Türkiye olarak ne zaman bir proje hayata geçirsek, bu çalışma hemen diğer Novartis ülkelerinde de örnek proje oluyor. Son olarak MS alanında gerçekleştirdiğimiz Melek ile Serhat dizi projesi buna güzel bir örnek. Bildiğim kadarı ile Melek ile Serhat dünya genelinde senaryosunun bütününde bir hastalığa dikkat çeken ilk dizi. Dünyanın farklı ülkelerindeki Novartis ekipleri projeye büyük ilgi gösterdiler ve adapte etmek istediler. Burada bu fikrin yaratıcısı olarak size de teşekkür etmek isterim. Aynı zamanda geçtiğimiz yıllarda hayata geçirdiğimiz Gülümseten Turne’nin de çok başarılı ve hedefe yönelik bir proje olduğunu düşünüyorum.

Bildiğim kadarıyla hastaların sesine kulak vermeyi çok önemsiyorsunuz. Peki, hasta dernekleri konusunda Türkiye’nin durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bunu olimpiyatlardaki bir spor dalıyla örneklendirseniz hangisi olurdu?
Evet, kesinlikle. İnanıyorum ki ancak hastaların sesine kulak verirsek  onların, özellikle tedavi ve hayat kalitesi açısından gerçek ihtiyaçlarını anlayabiliriz. Bu, bizce ilk araştırma safhasından klinik safhaya ve daha sonra ilacın hastalara sunulmasına kadar tüm süreci içermeli. Türkiye’de hastalar seslerini duyurmak konusunda her geçen gün güçleniyorlar. Gerçek anlamda haklarını savunabilen etki grupları olmaları için daha zaman gerekiyor ama kesinlikle doğru yolda olduklarını söyleyebilirim.

Olimpiyatlardan örnek vermek gerekirse de dünya çapındaki etkisi ve bilinirliğine rağmen olimpiyatlara yeni katılan bir spor dalı olması nedeniyle futbolu sayabiliriz. Futbolda büyük bir potansiyel var ve izleyiciler her zaman kazanıyor.

Ailenizde sağlık konularıyla kim ilgilenir? Çocuklarınıza sağlıkla ilgili verdiğiniz bir öğüdünüz var mı?
Eşim ve ben ailedeki sağlık konularıyla birlikte ilgileniriz. Bir doktor olarak tipik bir ebeveynden biraz daha fazla bilgiye sahip olduğum için daha özel bir durumum var. Çocuklarımla sağlıklı olmak konusunda sürekli konuşuruz. Türkiye’de her mevsimde bulunabilen pek çok harika sebze ve meyve var. Bu meyve sebzeler sayesinde iyi beslenme konusunda konuşuyoruz. Hatta şimdi tezgâhlarda ilk patlıcanları görmeye başladık. Ailece patlıcan yemeklerine bayılıyoruz.

Ekibinizde çalışan insanlara nasıl davranmalarını hedef koyuyorsunuz? Bunu bir hayvana benzeterek yanıtlarsanız o hayvan hangisi olurdu? Yani hangi hayvandan ilham almak lazım?
Bence davranışsal hedefler çok önemli. Novartis’te bizim hayata geçirdiğimiz değer ve davranış kodlarımız var. Bunlar, cesaret, kalite, performans, iş birliği, bütünlük ve yenilik. Açık ve birebir görüşmelerimiz oluyor, bu görüşmelerde de bu önemli değerler ve davranışlardan örnekler gösteriyoruz. Doğada birçok muhteşem hayvan örneği var; ama ben bunlar içerisinde kendimize örnek almamız gereken türün yine kendimiz yani insan olduğunu düşünüyorum.

Çünkü doğada plan yapabilen, geleceğe dair vizyon ortaya koyabilen tek canlı insan. Zaten bu nedenle diğerlerinden farklı bir noktada yer alıyor. Özetle iş yaşamı konusunda da vizyon ve plan yapabilmenin önemli olduğunu düşünüyorum.

İçten yanıtlarınız için teşekkürler… Bu röportajdan keyif aldınız mı? Bu köşede yer alacak gelecek konuklarımıza bir mesajınız var mı?

Sizinle tanışmaktan ve bu röportajdan büyük keyif aldım. Gerçekten yaratıcı ve sıra dışı sorular. Ben de teşekkür ederim. Gelecek konuklarınıza da keyifli röportajlar diliyorum.

*Bu yazı ilk olarak Workshop Dergisi’nde yayımlanmıştır.

More Reading

Post navigation

Leave a Comment

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir