Değerli Taygun Bey, Yüz Yüze’ye hoş geldiniz. Bu röportajda iki tane kural var, Tamer’in bizim için hazırladığı kahvelerin tadını çıkarmak ve her bir soruya verdiğiniz samimi yanıtlarda yüzer kelimeyi aşmamak.
Röportajımızdaki bazı sorularımız önceki sayılardaki konuklarımıza sorduklarımızla benzer. Bu sorulardaki amacımız aynı konuya farklı konuklarımızın nasıl yanıtlar verdiğini görebilmek. Ve tüm bu görüş ve yanıtlardan genel bir fikir edinmek.
Şimdi müsaadenizle, röportajımıza başlayalım.
Sayın Günay, öncelikle kısaca sizi tanıyabilir miyiz? Nerelisiniz? Nerede okudunuz, nasıl bir kariyer yolculuğunuz var?
İstanbul’da doğdum, ama 3 yaşındayken Yalova’ya taşınmışız. İlkokulu Yalova’da okuduktan sonra orta ve lise eğitimimi yatılı olarak Robert Kolej’de bitirdim. Daha sonra Yıldız Teknik’ten makine mühendisi olarak mezun oldum. Net olarak mühendislik yapmak istemediğimi 3. sınıftan beri bildiğimden de hemen PennState Üniversitesi’nde MBA yapmaya gittim ABD’ye. Dönünce askerlik sonrası 1998 yılında Gillette şirketinde pazarlamada başladım. 2005’te Gillette’in P&G tarafından satın alınmasıyla P&G’a geçtim. 12 yıllık sonra 2017 yılının Aralık ayında da Bayer’de Türkiye Tüketici Sağlığı Ülke Müdürü olarak göreve başladım.
P&G’daki görevlerinizden sonra sağlık sektörüne geçmenizi sağlayan ne oldu? Kararı verirken aklınız mı baskın davrandı, kalbiniz mi?
İkisi de çok önemli benim için. Hem kültür olarak çalışabileceğimden emin olduğum bir şirketti, hem de kariyer olarak benim için doğru adımdı. Bunlardan biri olmazsa insanın işe her gün gitmesi için iyi bir neden bulmasının çok zor olduğunu düşünüyorum…
P&G’dan ayrılırken yanınıza aldığınız en değerli cümle/alışkanlık ne oldu?
Bu şirketlerin, küresel tecrübelerinin yardımıyla onlarca yılda geliştirip oturttukları bir iş yapış biçimleri, bunun da jenerasyondan jenerasyona geçmesini sağlayan bir kültürleri var. Sanırım benim de şimdiye kadarki tecrübelerimden yanıma aldığım öğreti şu oldu:
Tecrübelerini alışkanlığa dönüştür ki, karşına çıkan durum her ne olursa olsun onunla başa çıkabil. Ancak bu ezbere bir iş yapış biçimini ifade etmiyor. Süreçleri daha pratik ve akılcı hale getirmekten bahsediyorum.
Londra, Brüksel, Cenevre, Bakü’de ve tabii İstanbul’da görevlerde bulundunuz. Bu ülkeler/şehirler içerisinde kendinizi en rahat hissettiğiniz yer neresi oldu? Ve en zorlandığınız?
Sanırım bu eşinizin ve sonradan aile büyüdükçe herkesin bulunduğunuz ülkede ve şehirde mutlu olup olmamasıyla doğrudan alakalı. Yani aileniz uyum sağlar ve mutlu olursa, nerede olduğunuzun pek de önemi olmuyor. Sonuçta siz daha ilk haftadan kalkıp işe gidiyorsunuz. Her ne kadar yardımcı olmaya çalışsanız da çoğu günlük problem ve zorluklar eşinizin üzerine kalıyor. Ben bu konuda eşimin sonsuz desteğiyle çok şanslı oldum hep ve kendimi her yerde evimde hissettim.
Dünyadaki sağlık hizmetleri konusunda şöyle bir hayalim var: …. diye başlayan cümlenin devamı sizce ne olurdu?
Yıllar önce bir Star Trek seyrettiğimi hatırlıyorum. İlk jenerasyonun (William Shatner ve onun yanındaki aktörlerin) son filmiydi galiba. Zamanda geriye, sanırım 1980’lere gidiyorlar. Bir sahnede Doktor McCoy bir hastaneden geçiyor. Koridorda sedyelerde ve yataklarda hastalar yatıyor. Yaşlı bir kadın “yardım edin doktor” diyor. Normalde tarihi değiştirmemek için hiç kimseye dokunmamaları lazım. Ama doktor elindeki cihazı kadının üzerinden şöyle bir geçiriyor ve “bu kadar basit bir şey olduğuna inanamıyorum” gibi bir şey söylüyor. Sonra da –dokunmaması gerektiği halde gönlü el vermediği için- aynı cihazda bir düğmeye basarak kadını tamamen iyileştiriyor. Tabii cihazı Bayer yapıyor bu hayalde ☺. Bu hayalin devamı, insanların “self care” konusunda iyi eğitimli olduğu ve ciddi olarak hastalanmalarını engelleyen reçetesiz ilaçlar vasıtasıyla pek çok hastalığın nadiren görüldüğü bir dünya…
Bir konuşmanızda günümüz tüketicisinin markalara, ‘’istediğim anda ve istediğim yerde, problem neyse onu çözmelisin’’ şeklinde yaklaştığını ifade etmişsiniz. Peki bu durumu tüketici sağlığı penceresinden ele alacak olursak tüketicinin yaklaşımı nedir?
Tüketici açısından aldığı ürün şampuan, tıraş bıçağı, bulaşık deterjanı ya da egzamaya karşı bir krem olsun, eğer istediklerini istediği şekilde ve anda onu mutlu edecek şekilde yerine getirmiyorsa o ürünü bir daha almayacağını, ve daha da önemlisi tüketicinin memnuniyetsizliğini bu dijital sosyal dünyada yüzlerce hatta binlerce başka potansiyel tüketiciye de anlatacağını biliyoruz. Bunun tam tersi de doğru: iyi bir marka tecrübesi sadakatle sonuçlanacak ve tüketicinin başka potansiyel tüketicilere karşı ürünümüzün avukatlığını yapmasını sağlayacaktır. Demek istediğim şu: tüketici iç görüsünü ve problemini iyi anlayıp, çözümü sağlayan, bunu da tüketiciye anlatabilen markalar ve firmalar tüketici sağlığında da her zaman daha başarılı olacaklardır.
Bayer Tüketici Sağlığı olarak pazarlama yaklaşımınız nasıl? Özellikle dijitalde ne gibi projeler yapıyorsunuz?
Pazarlama açısından ilk önceliğimiz tüketicilerimizin sevdiği markalar yaratmak. Bu sebeple tüketicimizin ihtiyaç ve iç görülerini anlamaya, marka önermelerimizi ve gelecek planlarımızı bu doğrultuda hazırlamaya önem veriyoruz. Aynı şekilde hekim ve eczacılarımızın görüş ve önerilerini alarak marka planlarımızı oluşturuyoruz.
Medya stratejimiz tüketicimize doğru zamanda doğru iletişimi yapmak, mecra karmamızı bu doğrultuda planlıyoruz. TV halen Türkiye’de en fazla tüketilen mecra olduğu için medya yatırım kalemlerimizin başında geliyor ancak dijitalde de özellikle videoyu kullanıyoruz. Son olarak Bayer Tüketici Sağlığı İş Biriminin vizyonu olan koruyucu sağlık önlemleri ile tüketicilerimizin hayat kalitesini artırmak amacıyla önemli sosyal sorumluluk projeleri hayata geçirdik. 365 Gün Sağlıklı Yaşam Hareketi’ni ve 10. Ay Platformunu örnek olarak gösterebilirim.
Sizce bundan 20 yıl sonra sağlık alanında ne gibi dönüşümler yaşanacak? Hastalıklar başlamadan önlenebilecek mi? Dijital sağlık uygulamaları hayatımızı hangi doğrultuda etkileyecek?
Kişisel Bakım tarafında neler olacağını düşündüğümü söyleyeyim. Günümüzde reçeteyle satılan pek çok ilacın sağlık okuryazarlığı artıkça reçetesiz olarak satılmaya başlanacağını, basit hastalıkları önleyici reçetesiz ilaçların çok daha geniş bir kullanıma ulaşacağını ve genel olarak insan sağlığında bunlardan ötürü bir iyileşme olacağını düşünüyorum. Bu tür reçetesiz ilaçların tüketici tanıtımının serbest olmasının da tüm bu prosesi hızlandıracağına inanıyorum. Dijital benim için sadece bir araç. Bu yüzden “dijital bir medya stratejisi” yerine içinde dijitalin de olduğu bir medya stratejisini konuşmak daha doğru olur. Ama doğru tüketiciye ona özel mesajlarla erişmek ve istediğini ona sağlamak açısından dijital üzerinden daha yapılacak pek çok şey olduğuna da inanıyorum.
Ekibinizde çalışan insanlara nasıl davranmalarını hedef koyuyorsunuz? Bunu bir hayvana benzeterek yanıtlasanız o hayvan hangisi olurdu? Yani hangi hayvandan ilham almak lazım, neden?
Aklıma gelen hayvan yunus. Benim için çok önemli olan liyakati, güveni ve sadakati temsil ettiği için. İşinizi çok iyi yapmanız bence bu devirde tartışılmayacak bir gereksinim. Ekip arkadaşlarınıza güven duymanız ve onlardan güveni geri almanız ise tüm iş ve organizasyon kararlarımızı rakiplerimizden hem daha doğru, hem de daha çabuk almamızı sağlar ve bu şekilde pazarda kazanmamızın önünü açar diye düşünüyorum. Ekibime hep söylediğim “karşıdan bir şey beklemeden güvenin”. Bu kültürü yaratabilirsek kimse bizi durduramaz… yaratamazsak herkes herkese karşı pozisyon alır, kendini kollar ve olan işe olur. Son olarak sadakatin de önemine inanırım, kalıcı ve köklü ilişkiler ancak birbirlerine sadık insanlar arasında kurulur.
Sporla ya da müzikle aranız nasıl? Bir yöneticinin sporlardan ya da müzikten öğreneceği neler olabilir? Neden?
Benim sporla değil de müzikle aram iyidir. Yıllarca davul çaldım, halen de arada bir çalarım. Davul enteresan bir alet: Nota çalamazsınız, ton çalarsınız. Ama daha da önemlisi ritmi tutarsınız. Grubun tüm enerjisini, şarkının ritmini -ki enerji seviyesinden farklıdır bu- ve vereceği hissiyatı siz ayarlarsınız. Tüm diğer aletler ve vokal, iyi oturmuş bir ritim section (davul ve bas) üzerine çalar ve şarkı öyle kurulur. Herhalde yöneticiler için benzerlikler aşikar: Sağlam bir organizasyonel temel kurulması, sonra da net hedeflere doğru ve belli bir strateji arkasında tüm ekibin uyumla koşması aynen bir davulcunun bir şarkıyı yönetmesine benziyor. Coşan seyircilerse mutlu tüketicilerimize ☺
Sizin ailede sağlık konularıyla kim ilgileniyor? Evde sağlıklı yaşamla ilgili bir motto üretseniz (belki de hali hazırda vardır) ne olurdu?
Daha çok eşim… 8 yaşında 2. sınıftaki oğlumuzun eve getirdiği mikroplar sırayla 2.5 yaşındaki diğer oğlumuza, onun bakıcısına, eşime sonra da bana geçiyor. Ama bu yıl evimizin sağlığının iyileşmesinde ve hastalıklardan korunmada benim de ciddi katkılarım oldu diyebiliriz. Özellikle Bayer Tüketici Sağlığı ürünlerini kullanarak ☺
İçten yanıtlarınız için teşekkürler…
Bu röportajdan keyif aldınız mı? Bu köşede yer alacak gelecek konuklarımıza bir mesajınız var mı?
Ben size teşekkür ederim Çağlar Bey. Ortam, kahve, sorular o kadar rahatlatıcı ki gelip eğlensinler derim.
Leave a Comment